21 Ocak 2011 Cuma

Cihangir Mücadelemiz

Biz Cihangir’de yaşayanlar bir süredir mahallemizi geri kazanmak için bir kampanya yürütüyoruz. Kampanyamızı bazıları “cafe” düşmanı Cihangirlilerin, bazılarıysa AKP’nin girişimi olarak tanıtmak için ellerinden geleni yap...maya çalışıyorlar. Biz sizi ne olduğumuzu iknaya çalışmayacağız; onun yerine bir hikaye anlatacağız.


Cihangir çok eski bir semt olmasının yanı sıra şu çok özlenen Türkiye mozaiğini gerçekten temsil eden bir semtti yakın zamanlara kadar. Burada her türlü azınlık –etnik ya da sosyal grup olarak- yoksullar ve daha az yoksullar birbirini sayarak ve severek yaşardı. Cihangir kışları hala kömür kokar çünkü Cihangir’i tüketmeye gelenlerin bilmediği bir başka Cihangir vardır; sobalı evlerde oturulan, mahallesinde hala bir kömür satan dükkânı olan. Terzilerimiz, bakkallarımız vardır; paranız yoksa “veresiye” elbise diktirdiğiniz, alış veriş yaptığınız. Esnaf lokantası vardır, çocuğunuzu tek başına yemek yemeye gönderebildiğiniz. Kasabımızın, manavımızın daha fazlasında gözü yoktur; köklü müşteriyi, halini hatırını soran müşteriyi tercih eder gelen geçene. Firûzağa kahvesi Cihangirli müşterisinin kaç şekerli çay içtiğini bilir; boş masa sıkıntısı olduğunda tek tek oturanlardan masa paylaşmalarını rica eder. Kafelerimiz oldu, açıldıklarına sevindiğimiz. Şafak Hanım’ın Kahvedan’ını evde çay içmeye tercih ettiğimiz, hastalandığında mahallece üzülüp azap çektiğimiz, yeni açılanları desteklemek için tek tek ziyaret ettiğimiz kahvelerimiz. Kedilerimiz vardı, koksalar da, pireleri bacaklarımıza dolansa da beslediğimiz. Başkalarının dışarıdan sevdiği, bizlerinse eziyetiyle, çilesiyle sevdiğimiz kedilerimiz. Üç tinerci gencimiz vardı, korkmayıp üzüldüğümüz.


Sonra, 2000’li yılların başında bizim iyiliğimizi düşünen “yüce merci”ler el attılar Cihangir’e! Önce mahalleyi travestilerden “temizlediler,” Sorma Gir sokağını kurtlaştırıp “Başkurt” yaptılar. Televizyon deyince “dizi” yayınlamayı anlayanlar, mahallemizi set ilan ettiler. Sokaklarımıza koca koca arabalarını sokup, gözümüze ışık dikip üstelik çalışanları sonuna kadar sömürüp sokaklarımızı, hayatlarımızı işgal ettiler. Tabii bu dizilerin, dizi bittikten sonra unutulan “oyuncularının” takılacakları kafeler olmalıydı. Cihangir’de sokağa kapısı olan her dükkana kafe teklifleri gelmeye başladı. Bir sepetçimiz vardı, seyretmesi bile zevk verirdi, bir gün baktık kafe oldu. Sonra bir baktık içine iki aynayı ancak sığdıran kuaför, olmuş bir “ünlü” kafe.


Bazı “yeme içme” gazetecileri –kendilerini gurme demek elbette mümkün değilken- bir yemek karşılığı döşendiler yazıları: Cihangir’de açılan yeni mekan diye. Hayatlarını gazetelerin “yeme içme” mekan önerilerine göre düzenleyenler, koca koca cipleri, gürültülü kahkahalarıyla Cihangir’i tüketmeye geldiler. Cipleri vardı ama ciplerini otoparka bırakacak görgüleri yoktu. Anahtarı sokakları park yeri olarak işgal eden kafe valelerine vermek ya da yol kenarlarında çiçeklik olarak ayrılmış alanlara park etmek daha havalıydı; öyle de yaptılar.
Belediye de bu süreçte etkin rol aldı. Mahallede yaşayanları dikkate almadan sabah 4’e kadar ruhsatları yüksek fiyatlara sattı. Kaldırımları, kamusal alanları işgaliye karşılığı işletmelerin hizmetine verdi. İgdaş’ın doğalgaz kombisi yerleştirmek için izin vermeyeceği daracık alanlara, mahallelinin uykularını delip geçen, hayatlarına her an yangın tehlikesini sokan sanayi tipi bacalar yaptırtarak ruhsat verdi. Mahallelinin yoğun şikayeti belediyenin sağır kulaklarını delip geçemedi. Cihangir’in en eski mekanı, gay barı her şikayette basma cevvalliğini gösteren polisimiz, “duyarlı” bir tiyatro sanatçısına ait teras katı restoranın, üniversite sınavı öncesindeki geceye denk düşen çılgın 10. yıl kutlamalarına nedense müdahale edemedi.


Evet, biz Cihangir’de yaşayanlar artık yetti diyoruz. Biz mahallemizi çeşitliliğiyle geri istiyoruz. Burasının “tüketilen değil” yaşanan bir alan olarak kalması için mücadele veriyoruz. Parkımızı geri istiyoruz, koluna girdiğimiz yaşlı annelerimizi, babalarımızı, ellerinden tuttuğumuz çocuklarımızı kaldırımların masalarla işgali nedeniyle caddenin ortasına indirme zorunluluğu olmayan sokaklarımızı, yeşil alanlarımızı, uykumuzu geri istiyoruz.


Biz, şikayet üzerine işçi çıkaran gözünü para hırsı bürümüş kafe işletmecilerini değil mahallede yaşayanlara saygılı kafe işletmecilerini istiyoruz. Biz ruhsatları ve işgaliyeyi gelir kapısı olarak gören Belediye’ye hayır diyoruz; Cihangir’in “SİT alanı” olduğunu herkesin hatırlamasını istiyoruz.
Bize kafelerin kurallara uyarak gece 12’de kapanması durumunda işini kaybedecek garsonları hatırlatanlara, önce garsonların iş güvenliklerinin sağlanıp sağlanmadığını, sigortalarının ödenip ödenmediğini kontrol etmelerini öneriyoruz. Barselona’nın Ramblas’sını, Londra’nın Soho’sunu, Paris’in Quartier Latin’nini örnek gösterip bize başka yerlere taşınmamızı önerenlere biraz şehir sosyolojisi çalışmalarını, mahalle ile eğlence merkezi kavramlarını öğrenmelerini tavsiye ediyoruz.


Cihangir konut alanıdır; burada misafirlik kuralları uygulanır. Misafir nezaketine sahip olmayanların başka “eğlence merkezlerine” takılmaları öneriyoruz.
Sevgi ve selamlarımızla

Hiç yorum yok: